

ADNAN ERDOĞAN’LA DEPENDERLİ AVRUPA TURU (4)
İtalya’nın Rönesans Kenti: Floransa
İtalyanlar’ın Firenze dediği Floransa; Rönesans döneminden kalan eserleriyle Avrupa’da kültürel ve mimari açıdan önemli bir şehir…
Şehre vardığımızda ilk olarak çevreyi en iyi görebileceğimiz seyir terasına yani Michalengalo Meydanı’na (Piazzale Michelangelo) gidiyoruz. (1 -2-3-4 – 22 numaralı resimler)
Floransa:
Kuzey İtalya’daki Toskana bölgesinin başkenti olup, kısa bir dönem İtalya Krallığı’na başkentlik yapmıştır.
İtalya Rönesans’ının doğum yeri olan Floransa Arno Nehri çevresine kurulmuş 1 milyon nüfusa sahiptir. Geçmişte olduğu gibi bugün de İtalya ve Avrupa’nın önemli ticaret merkezlerindendir. Floransa kültürü ve mimarisiyle, Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun yetişmiş olduğu ve ünlü yazar-şair Dante Alighieri’nin yaşadığı İtalya’nın en önemli şehirlerinden.
Şehrin tamamını kuşbakışı olarak görebilen meydanda, Michelangelo’nun da heykeli var. Şehri fotoğrafladıktan sonra şehrin merkezine doğru yola çıkıyoruz. Arabalarımızı park edip, ilk ziyaret edeceğimiz yapılara doğru ara sokaklardan yürüyüşe geçiyoruz: Duomo di Firenze (Santa Maria del Fiore) Kilisesi ve karşısında yer alan cennetin kapılarının tasviri. Ancak Duom’a girmemiz uzun kuyruklar sebebiyle mümkün olmadı. Ünlü vaftizhanenin de restorasyonda olduğunu öğrenince dışından incelemekle yetiniyoruz. Buradan sonra şehrin sokaklarını adımlayıp önce Piazza Della Signoria’ya geçiyoruz. Neptün çeşmesi ve Michelangelo’nun ünlü Davut heykeli bu meydanda. Aslında heykelin orijinali Accadimia’da muhafaza ediliyor, meydandaki ise reprodüksiyon.
MEDİCİ AİLESİ
Rönesansın ortaya çıkmasında önemli yere sahip olan ve 12. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Medici ailesi asil bir kökten gelmiyordu. Bankacılık ve ticaret sayesinde zengin olup, 13. Yüzyıl’da Floransa’nın en etkili ailesi haline geldi. 14. Yüzyıl’da etkisi ve zenginliği daha da artan aile, paralarının önemli bir bölümünü hayır işlerine harcayıp; sanat ve edebiyatı destekliyorlar; Michelangelo, Leonardo da Vinci gibi sanatçıları destekleyen aile rönesansın ortaya çıkmasında en büyük paya sahiptir.
Zamanla Vatikan’ın banker haline gelen aile, Papa çıkararak dini alanda da önemli etkiye sahip oluyorlar. Floransa’yı Floransa yapan ve uzun yıllar yöneten Medici ailesinin son ferdi 1737 yılında ölünce sahip oldukları eserler şehir dışına çıkmaması kaydıyla şehrin grand dükünün yönetimine bırakılıyor.
ADETA AÇIK HAVA MÜZESİ
Ardından Graleria Della Accademia’ya ve oradan da Arno nehrinin kenarına gidiyoruz. Floransa açık hava müzesi olan her tarafı mimari ve sanat eserleriyle dolu bir şehir. Yemekten sonra tekrar araçlarımıza binip Arno nehri üzerindeki Ponte Vecchio Köprüsü’nden geçip ara sokaklardaki pasajda şirin bir pizzacı buluyoruz. Günün yorgunluğunu Margerita ziyafetiyle gideriyoruz.
FISTIK ÇAMLARI ALTINDA KAHVALTI KEYFİ
Akşam olunca araçlarımıza atlayıp Tiren Denizi kıyısını seçiyoruz ve daha önceden belirlediğimiz kamping alanına gidiyoruz. Ama yer bulamıyoruz. Uzunca bir arayıştan sonra bulduğumuz kamp yerinde ise görevli bulamıyoruz. Artık iyice yorulduğumuz için kampın hemen girişindeki boş yerlere kamp kuruyoruz. Çadırlarımızı kurup hemen uykuya dalıyoruz. Sabah asabi bir şekilde “Bonjorno bonjorno” diyen yaşlı bir adam tarafından uyandırılıyoruz. Park alanının sahibiymiş, karı koca işletiyorlar. Kamp ücretini ödeyeceğimizi belirtince adam yumuşuyor. Ekmek ve diğer malzemeleri nerden bulacağımızı soruyoruz. Sebze ve ekmek için bir satıcı geleceğini söylüyor. Bir süre sonra gelen satıcıdan ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Buradaki seyyar satıcı bizdekilere göre daha iyi ve temiz bir araca sahip. Parktan ayrılıp ilerideki mısır tarlaları arasında bir yer görüp sapıyoruz. Fıstık çamları altında kahvaltımızı yapıyoruz ve o esnada oranın sahibi olduğunu sandığımız kadın köpekleri ile yürüyüşe çıkmış, bize selam veriyor, köpeklerini seviyoruz ve Türkiye üzerine sohbet ediyoruz. Kahvaltı sonrasında tekrar yola çıkıyoruz.
İTALYA’DA BİR ÇAN KULESİ; PİSA (14- 15-16-17 resimler)
Ardından Pisa’ya gidiyoruz, şehir merkezinde ara sokaklardan birine arabalarımızı park edip, parkomatlara gidip geleceğimiz süreyi hesaplayıp bozuk atıyoruz. Park yerinde hediyelik eşya satan Afrikalılar bizi karşılıyor. Kuleye doğru bizi büyük bir külliye karşılıyor; kilise, müştemilatları ve kule. Muhteşem mimari yapılar topluluğu içinde en güzeli olan Pisa Kulesi, kilisenin çan kulesi olarak yapılmış. Kule yapılırken zeminin durumu dikkate alınmadığı için eğilmeler olduğunu sanıyorum. Tabii ki dikkate alınmıştır ama bu kadar olacağı düşünülmemiştir her halde… Her biri bir sanat eseri olan kiliseler, kule müştemilatlar gerçekten görülmeye değer alanlardan. Kuleye çıkmak istiyoruz ama kalabalığı görünce vazgeçiyoruz. Avrupa’da bu tür tarihi yerlere girebilmek için önceden bilet alıp beklemeyi göze almanız gerekiyor.
Yaklaşık üç saat süren Pisa gezimizden sonra Milano’ya doğru yola koyuluyoruz. Parma’dan üstünden Milano’ya geçiyoruz. Ancak Milano’ya girince karar değiştirip Como Gölü kenarında önceden belirlediğimiz Lenno şehrindeki kamping alanına gidiyoruz. Kamp alanında görevlilerin gösterdiği yere araçlarımızı park ettikten sonra çadırlarımızı kurup akşam yemeği için hazırlıklara başlıyoruz. 1