

Kurtlar Vadisi’nde ‘deli hüsnü’ karakterini başarıyla canlandıran Adnan Erdoğan, karayoluyla 20 gün süren Avrupa turunu siz Country Life okurları için kaleme aldı.
Adnan Erdoğan
Üç Land Rover Defender ile 14 kişi olarak çıktığımız Avrupa turunda yaklaşık 20 gün boyunca 7 bin kilometre yol kat ettik. İpsala Gümrük kapısında başlayan yolculuğumuz Yunanistan, İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Bulgaristan güzergahının ardından Kapıkule’de sona erdi. Bu yolculuğu ve tanıklıklarımızı yol notları ve fotoğraflarla yazı dizisinde sizlerle paylaşacağım. Uzaktan yorucu ve korkutucu da görünse kamp yolculuğunun sanıldığından daha kolay ve keyifli olduğunu göreceksiniz.
Bu ikinci Land Rover Defender kamp seyahatim. İlkini geçen yıl gerçekleştirmiştim. Türkiye- Gürcistan-Azerbaycan-İran-Türkiye hattında yaptığımız 15 günlük yolculuk bana iyi bir seyahatin ipuçlarını da öğretti.
Bu geziye bir arkadaşımın tavsiyesi ile katıldım. Gezi ilk baktığımda çok cazip gelmişti bana, üç ülke ile beraber Türkiye’nin de büyük bir kısmını görecektik. Zaman kaygısı olmadan, insanlara tahammül edebilmek ve kolektif davranış gösterebilmeyi önemli bir olgu olarak gördüm. Gezinin önemli özelliklerinden biri Land Rover marka arabanın Defender modeli ile yapılıyordu ve en genci 94 modeldi, yani eski arazi taşıtları ve kimi askeri araç olup emekliye ayrılmış, kimi sağlık bakanlığından, kimi emniyetten emekliye ayrılmış arazi taşıtları idi. Tabii ki her araçta ortalama 4 kişi seyahat ediyor ve araç sahibi dışındaki kişiler aracın masraflarını aralarında eşit olarak paylaşıyorlardı. Özellikle geziye katılan insanların büyük bir kısmının ilk defa karşılaşıyor olması ve beraber bir hedef çizip ona göre hareket etmesi de önemliydi. Geziye katılırken, yolumuz üzerindeki şehirleri gezebilme, kültürel, doğal ve tarihi yerleri görerek gezmek beni heyecanlandırmıştı ve Kars’tan geçerken Ani harabelerini görmeden geçmek yaşadığım ilk hayal kırıklığı olmuştu. Ancak bir geziye çıkmış ve hedef koymuştuk, Batum’dan girip Gürbulak sınırından Türkiye’ye girecektik. Yola çıktıktan sonra yaşadığımız sorunlar, gruptaki insanların, grup lideri ile yaşadığı sorunlar, gün içinde belirlenmiş bir hedefin, amacın, birliğin olmayışı, tarihi ve kültürel güzelliklerini göremeden geçmiş olmamıza sebep oldu ve buna halen hayıflanıyorum doğrusu. Geziye 13 defender ile çıkmıştık ancak baştaki rotayı ancak Azerbaycan’da dağılan gruptan 3 araçlık ayrı bir grup, 4 araçlık bizim grubumuz tamamlayabildi ve Gürbulak sınır kapısından Doğubeyazıt’a girdik.
15 gün süren böyle bir gezinin temel amacının çevremizdeki ülkeleri tanımak, onlarla empati kurmak, kültürel, doğal ve tarihi güzelliklerinin keşfi konusunda yapılması kanaatindeyim.
Küçük ve kararlı grup
Bütün bunları hatırlayarak geçen yılki gruptan tanıştığım Aydın’dan Ramazan Uludağ ile bu yılki rotayı ve kamp boyunca uyacağımız prensipleri önceden kararlaştırdık.
Gezinin temel prensibi sabah 7’de kalkmak akşam 20’de kamp atmak idi. Bu süre içinde bazı serbest zamanlar da belirledik. Böylece gittiğimiz yerlerde kimi dinlendi kimi kültürel gezintiler yaptı kimi de başka aktivitelere katılabildi. Aile bazında olan katılımlarda 7’si çocuk 14 kişi ile yola çıktık. Çocukların en küçüğü
10 yaşında en büyüğü 16 yaşında idi. Onlar için de unutulmaz bir gezi oldu. Ki bu tür yolculukların çocuklarla da kolaylıkla gerçekleştirilebileceğini de yerinde deneyimledik. Güzergah boyunca bir günümüz genelde şöyle geçti: Önce yola çıkacağımız şehir ile ilgili bir ön hazırlık yapıyor, hangi bölümlerini, tarihi yerlerini gezeceğimiz kararlaştırılıyordu. Sabah 7’de uyanıp 9’da da yola çıkmaya hazır vaziyete ulaşmaya çalıştık. Birkaç istisna dışında belirlediğimiz rotamızı büyük oranda gerçekleştirdik.
Rota hedefimiz ilk başta İpsala sınır kapısında buluşup, Yunanistan’dan girip, gemi ile İtalya’ya geçip, boydan boya İtalya’yı kat ettikten sonra, Fransa, İsviçre, Almanya, Avusturya, İsviçre, İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Bulgaristan üzerinden Kapıkule sınır kapısından Türkiye’ye girmekti.
İlk değişiklik Adana’dan geziye katılacak olan Mustafa ve Demet Kalat’tan geldi. Gezinin son ayağı olan dönüşü, Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Makedonya, Bulgaristan üzerinden gelip yine Kapıkule sınır kapısından girmek olarak revize ettik. İkinci değişiklik olarak da Yunanistan’a bir gün erken girip, İskeçe, Serez, Meteora, Yanya, Preveze, Parga gibi tarihi mekanları görüp yolumuzu hafif değiştirerek ama ana rotadan fazla sapmadan birkaç tarihi şehri daha görüp Igoumenitsa’dan Brindisi üzerinden İtalya’ya geçmekti. İtalya’da Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği Toronto’yu da görüp yukarı Napoli’ye doğru yola çıkmaktı. Yapılan planlar reel duruma bazen uymayabiliyor. İlk olarak geziye katılacak olan Hüseyin Pişken arkadaşımızın yakın bir akrabasının düğünü araya girince ilk etapta Yunanistan ayağında gezip göreceğimiz yerler olan İskeçe, Serez, Meteora, Preveze ve Parga gibi şehirleri kırpmak oldu. Sadece Selanik’te birkaç sat geçirip Igoumenitsa’ya doğru yola çıktık. Selanik İzmir’i andıran bir şehir. Sokaklar denize dik iniyor ve paralel caddelerle kesiliyor. Selanik’te Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ettik, daha sonra arabayla kısa bir şehir turu atıp Kordon’u ve Beyaz Kule’yi gördük ve ana rotamıza doğru yola çıktık.
- yuananistan