

Gerçek kişisel gelişimin hap şeklinde yazılmış kitaplardan edinilebileceğini düşünmüyorum.
Emre Bey, sizi tanıyabilir miyiz?
Emre Ergel : 1972 doğumluyum. Babamın babası Makedonya Manastır ( Bitola ) mübadillerinden. İlk, ortaöğrenimimi 70’li ve 80’li yıllarda Türkiye’nin değişik yerlerinde yaptım. Mühendislikle başladığım yüksek öğrenimimi yarım bırakarak 1992 yılında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’ni kazandım. Mezun olduktan sonra önce bankacılık ardından üst düzey finansal yöneticilikleri yaptım. Şu anda halen CFO olarak görev yapıyorum kamuoyuna duyurdu.
Öykünüzü kısaca özetler misiniz?
Genetik mühendisliğinden mezun olduktan sonra dört yıl boyunca iş bulamayan bir gencin yolu tesa- düfen bir yeraltı yazar grubuyla kesişir. Burada yazılan yazılar ülkenin gündemini belirlemektedir. Grup sıfırdan büyüyüp tanınmaya başlayınca karşılarına değişik al- ternatifler çıkar. Kalemlerini ( şirketi ) satarlarsa maddi anlamda hiç ummadıkları kadar zengin olacaklardır. Ama parasal zenginleşme ideallerinden vazgeçme- ye değecek midir? Kısaca konusu bu. Her gruptan insanın emek harcamadan hızla zengin olma haya- lini bir grup yetenekli insan üzerinden ironik biçim- de aktardığım öyküm oldukça beğeni topladı. Bi- raz Fight Club filmine benzer bir havası olduğuna dair değerlendirmeler aldım.
Neden öykü yazmayı tercih ediyorsunuz, öykü romanla kıyaslandığında farkları nelerdir?
Nelerden esinlenirseniz, bir öykü ve öykülerden oluşan kitap na- sıl ortaya çıkıyor?
Gustav Flaubert’e Madam Bovary kim diye sorulduğunda, be- nim yanıtını vermiştir. Edebiyat başımızdan geçen olayları baş- kasının başından geçmiş, başkasının başından geçen olayları da kendi başımızdan geçmiş gibi aktarabilmektir. Yazarın esin kaynağı çoktur. Anılar, rüyalar, gündüz düşleri, duydukları, gör- dükleri, koku ve tat duygusu…Yani koca bir yaşam. Genel olarak çoğu insan dört yaşın altını pek anımsamaz. Sanırım yaşamımın bu evresini renkli, farklı coğrafyalarda geçirmiş olmamın mey- vesini topluyorum. İki yaşımdan sonraki pek çok olayı sanki dün yaşamışım kadar net anımsıyorum. Böyle biraz çılgın bir silimsiz imgeye sahip olduğumdan, çocukluğumdan, yeniyetmeliğim- den ve gençliğimden çok malzeme taşıdım yazdıklarıma.
Sizce bir yazarın sahip olması gereken özellikler neler olmalı?
Yazar öncelikle okurdur. İyi bir okursa iyi yazar olur. Sadece ro- man okuduğunu göğsünü gere gere söyleyen yazarlara, kendi- sinden başka kimseyi okumadığını söyleyen şairlere rastlıyoruz. Hangi türde ürün verirse versin bir yazar öncelikle obur bir okur olmalıdır. Hayal gücü bence ikinci motivasyondur. Ortalama bir hızla yazıyorsa ve çok yazmak gibi derdi yoksa, disiplin ve dü- zenli yazma bana göre son sırada yer alan özelliklerdir.
Sizin etkilendiğiniz yazarlar kimler?
İyi kitap okuyan bir ailede büyüdüm. Babamın kü- tüphanesi büyürken gereksinim duyduğum tüm en- telektüel yakıtı sağladı diyebilirim. Etkilerini bilemem ama sevdiğim yazarlar arasında William Shakespea- re, Herman Hesse, Thomas Mann, Franz Kafka, Philip Roth, Carlos Fuentes, J.M. Cootze, Paul Auster, Julian Barnes’ı sayabilirim. Yerli yazarlardan Bilge Karasu, Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Vüsat O.Bener ilk aklıma ge- lenler.
İkinci kitabınız Serendipiti’nin hem kapak tasarımı hem de adı ilgi çekici. Nasıl oluştuğunu anlatır mısınız? Hikayesi olan şeyleri seviyorum. Kapak, Feriköy Bit Pa- zarı’nda karşıma çıktı. Arjantin’den alınmış ve Feriköy pazarına düşmüş. Tango yapan bir kadın ve adama bandoneon çalarak eşlik eden grotesk bir adamın deri parşömene işlenmiş tablosu. Mentor- luk yaptığım Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Aras Akbaş’ın resmi çok iyidir. Kafa kafaya vererek kapağı biraz değiştirdik. Sonunda ortaya bu çıktı. Kitapta birbiri içinden geçen, bulmacamsı yirmi iki öykü var. Bu özelliği ro- man gibi de okunmasını sağlıyor.
Kişisel gelişim kitapları ve yaratıcı yazarlık atel- yeleri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Gerçek kişisel gelişimin hap şeklinde yazılmış kitaplardan edinilebileceğini düşünmüyorum. Kendisini psikanaliz seansı alan biri gibi yakından izleyen ve bol okuyanların zamanla gelişecekleri kesin. Ama bu yeni jenerasyon kitaplarda gelişimin en önemli faktörü olan T, yani zaman faktörü göz ardı ediliyor. Newton fiziğini bilmeden beş da- kikada Kuantumu anlayacağını, başkalarının yaşam deneyimini okuyarak vücut geliştirir gibi kişisel gelişim sağlayacağını um- mak bence arızalı yaklaşımlar. Diğer sorunuza gelirsek, bugün severek okuduğumuz hiçbir yazar yaratıcı yazarlık kurslarından mezun olmamıştır. Yazmanın buralarda öğrenebildiğine pek şa- hit olmadım. Ama biraz doğal yetenek ve istek varsa belki etkile- şimle ilk adımları attırabilir yazar adayına.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz, yolda neler var?
Sırada 3. öykü kitabım var. Plotlar, kahramanlar kafamda ve not- larımda hazır. Oturup yazması kaldı. Şu anda bir sinema kritiği kitabı üzerinde çalışıyorum. Sevdiğim 100 filmin iki üç sayfalık değerlendirmeleri olacak. Sıkı bir sinefil olduğumdan, 7. Sa- nata saygımın kanıtı ve kalıtı olsun düşüncesiyle yola çıktım. 2024’de ilk kitap çıkmış olur büyük olasılıkla. Bu umduğumdan daha emek isteyen bir uğraşmış. Enerjimi koruyabilirsem 2. ve 3. kitapları çıkararak toplamda 300 film, 3 kitaplık bir seri he- defliyorum. Roman ve senaryo projelerim var. Şu anda mutfakta demleniyorlar.
Kitaplarınıza ulaşmak isteyen okurlarımız nasıl edinebilirler?
Hemen hemen tüm on – line kitap satışı yapan sitelerde buluna- biliyor. Serendipiti 4. baskıya girmek üzere.
Edebiyat dışında hobileriniz nelerdir?
Seyahat etmeyi severim. Önümüzdeki on yılın programı belli. Artık daha çok uzak destinasyonlar kaldı. Müzik, sinema diğer hobilerim. Gitar çalıyorum. Kendimce sıkı bir repertuvarım var. Sevdiğiniz şehirler ve ülkeler hangileri?
Selanik en favori şehrim. Atamızın doğduğu yer olmasının ma- nevi güzelliğinin dışında Avrupa’nın en az göç almış en steril, homojen şehirlerinden. Pek bilinmez ama kışın Yunanlılar yemek ve eğlenmek için Selanik’e gelirler. Avrupa’nın culinery merkezidir, hangi restorana girerseniz girin hep daha iyiyle karşıla- şırsınız. Hala etkisinden çıkamadığım ülke ise İzlanda’dır. Orada topografik evrim hala devam ediyor. Serendipi- ti’deki Aurora Borealis adlı fantastik öyküm İzlanda’da geçiyor. Seyahat etmeyi seven okurların dünyanın değişik yerleriyle ülkemiz arasında gidip gelen öykülerim- den hoşlanacağını düşünüyorum. Saigon, Amsterdam, Dublin, Reykjavik… öykülerimdeki mekan şehirlerden bazıları.
Göktürk sizin için ne ifade ediyor, Göktürklü bir yazar olmanın ve bu semtte yazmanın sizi nasıl beslediğini bizimle paylaşır mısınız?
Göktürk uzun yıllardır yaşadığımız semt. Hem şehre yakın hem biraz izole. Hem her şeyi bulabiliyorsunuz hem de AVM, gökdelen çılgınlığı yok, en azından şimdilik. Ya- zarken semtin bu izole havasının, görece ses- sizliğinin olumlu katkısını hissediyorum. Her yeni projeyle biraz daha yeşilinden kaybetse de gece değişik esintilerle algı dünyamı esneten Belgrad Orma- nı’nın kokusunu duyabilmek hala büyük lüks. Ama semtimiz de hızla büyüyor ve sorunları artıyor. Daha izole, yazılabilir bir yer buluncaya kadar Göktürk’te yaşama- ya devam edeceğim. Orası muhtemelen bir adada, denize sıfır ahşap bir ev olacak.