

Geçmiş Zaman Olur ki!…
Gazeteci-Yazar
- Faruk Çelik
Bizler çocukluğumuzda günümüze göre daha sağlıklı besleniyorduk. Ekonomik büyüme beraberinde tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Yeme içme kültürümüz ev yemeklerinden fast food’a, bayramlarda heyecanla beklediğimiz yeni elbise ve ayakkabılar yerini, hafta sonları avm’lerden yapılan alışverişlere bıraktı, her mahallede bir terzi, yorgancı ve ayakkabı tamircisi vardı şimdi onlar tarih oldu, fotoğraflar ile yetinir olduk.
Bayram sabahları yatağımızda birlikte yattığımız yeni ayakkabıları giyip bayram namazından sonra komşu komşu gezip el öper mendil ve şeker toplardık. Para verilen evler ise hiç unutulmazdı, ilk gidenler parayı alır sona kalanlar ise şekerle yetinirdi.
Bayramlar şimdi tatile gitmek için en büyük fırsat oldu. Dini bayramlar ile yetinmeyip artık 23 Nisanları, 1 Mayısları, 19 Mayısları tatile çevirmenin telaşına kapılır olduk. Yaz tatilleri için köylerimize gitmeyi özlerdik. Biraz yaşlı olanlarımız eşeğe binmenin keyfini yaşarken sonraki kuşakların traktör, en büyük eğlencesiydi çocukluk yıllarımızın.. Köy yumurtasını, köy tereyağını o zamanlarda öğrendik bizler.. . Şimdilerde her yerde köy yumurtası, tereyağı ne yediğimizi bilmiyoruz. Balı bizler kovanından dedelerimizin, ninelerimizin elinden yerdik. Şimdilerde TV ekranlarında 5 kilosunu 100 liraya, glikoz şuruplarını bal diye yemeye başladık. Kış aylarında kış meyve sebzeleri, yaz aylarında ise yaz meyvelerini yerdik. Şimdilerde sera sebzeleri ile beslenir olduk. Çileğin, mandalinanın, portakalın, kavunun kokusunu unutur olduk.
Ekranlarda doktorlar reyting yapacağız diye kılıktan kılığa girmeye başladılar. Masa başında ilaçlar hazırlayıp herkesi doktor yaptılar. Aktarlar eczaneden çok ziyaret edilir hale geldiler. Kansere bile şifayı aktarın iki dudağı arasındaki tavsiyesinde arar olduk.
Organik modasını o kadar sulandırdık ki, market raflarında ambalajlanmış aylarca bekleyen organik ürünlerimiz oldu. İnanmasak da fiyatları yüksek olsa da almaktan geri durmuyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin hastalığı olan “en iyisi, en pahalısı, en gösterişlisi” modasına uyarak pahalı ürünler ile üstünlük sağlamanın yarışına girdik. Özellikle cep telefonunda bunu somut olarak yaşıyoruz. Ailenin her bireyinin elince bir akıllı telefon ile rekor kırmaya devam ediyoruz.
Yaz tatillerini köylerimiz yerine, deniz kıyılarındaki 5 yıldızlı otellere çevirince yeni trend köylere yapılan kültür turlarına dönüştü. Sizin anlayacağınız dün yaşadığımız köylere bugün turist olarak gidiyoruz. Turizm’e yeni bir boyut kazandırdık.
Cep telefonu ve görüntülü görüşme çıkınca artık geleneklerimizden tamamen koptuk. Bayramlarda, seyranlarda ziyaretlerin yerini mesajlar almaya başladı. Yılbaşı öncesi postane önlerine kurulan tezgahlardan çeşit çeşit, rengarenk kartpostallardan seçer, özenle pullarını yapıştırır dostlarımıza iki satır da olsa yazıyla gönüllerini alırdık. Pullar, mektuplar şimdi okullarda ders olarak okutuluyor. Teknoloji bizleri aslında dört duvar arasına ve elimizde tuttuğumuz küçük dünyaya hapsetti. Sabah uykudan uyanır uyanmaz başlayan birlikteliğimiz gün içinde arabada, direksiyon başında, yolda, işyerinde, tatillerde aklınıza gelen her yerde bizi esir etmeye devam ediyor. Akıllı telefonlar ile birlikte hepimiz gazeteci, televizyoncu, fotoğraf sanatçısı olduk. Hiçbir şeyin gizlisi saklısı kalmadı.
Herkes Yediğini içtiğini, giydiğinin fotoğraflama telaşına düşünce hiçbir şeyin tadı tuzu kalmadı.
Sosyal medya olgusu beraberinde yeni yeni değerleri de ortaya çıkartmaya başladı. Herkes içindeki sanatçı ruhunu ortaya dökerek kendi fenomenini oluşturmaya başladı. İlgi o kadar fazla olunca uluslararası ticaretin odak noktası oldu. Facebook ve instagram iştah kabartan rakamlarda paraya hükmetmeye başladı.
Tüm bu kargaşa ve hızlı yaşam bizi değerlerimizden uzaklaştırmayı başardı. 1