DOLAR 35,8978 % -0.02
EURO 37,3097 % -0.27
STERLIN 44,5434 % -0.88
FRANG 39,6486 % -0.49
ALTIN 3.295,75 % -0,27
BITCOIN 98.474,67 -0.082

Macera ve Dinlenme Coğrafyası Moris Adası

Yayınlanma Tarihi : Google News
Macera ve Dinlenme Coğrafyası Moris Adası
reklam

 

Özhan Yiğitler

Gezegence.com

 

Dinlenme ve tatil zamanı geldiğinde, macera ve dinlenmenin dengeli şekilde birlikte yaşandığı deneyimler her zaman daha cazip gelmiştir. Hele de uzak diyarlara uçulacaksa, bir yanda deniz bir yanda karada yapılan adrenalin dolu etkinlerin tadına doyum olmuyor. Bu karışımı deneyimlemek için bu defa Moris Adası’nı tercih ediyoruz.

 

Madagaskar’ın 900 kilometre doğusundaki Moris Adası, Hint Okyanusu’nun turkuaz renkli sularıyla çevrili küçük bir ülke. Tropik iklimi ve dünyanın en güzel plajlarından bazılarına sahip ada yaptığımız araştırmalarda hep bizi büyüledi hem de içimizi esinle doldurdu. Türkiye’den yalnızca iki saat önce olduğundan, uçuş sonrası zaman dengelenmesi yaşamak gibi bir durumla karşılaşmayacak olmamız da harikaydı.

 

Adanın tarihi çok eskilere dayanmıyor olsa da, günümüze dek pek çok ülkeden göçlerin yaşanmasıyla oluşan kültür mozaiği de çok renkliliğine bir örnek oluşturuyor. Turizm de ülkede ana gelir sağlayan sektörlerinden olduğu için, bu alanda çalışanların gösterdikleri çalışkanlık ve gayret, bir gidenin bir daha yeniden gitmesine neden oluyor.

 

Dubai aktarmalı uçuşumuzu tamamlayıp okunuşu eğlenceli ama uzun olan havaalanına indiğimizde, bizi Mauritours acentasının sorumluları güleryüzle karşıladı. Adanın kuzeyden güneye boyu 75 km, doğudan batıya eni de 55 km olduğundan, bütün etkinliklerimizi Mauritours’un ayarlaması için anlaşmıştık. Gitmek istediğimiz her yer için rehberimiz ve arabamız olacaktı. Zaman kaybı, sıra bekleme ya da geç kalma gibi sorunları bu şekilde halletmiştik.

 

Rehberimiz Jennifer kendini sıcak bir şekilde tanıttıktan sonra içmemiz için bize birer şişe su uzattı. Suyu kana kana içtim. Konaklayacağımız ilk yer olan Centara Grand Azuri’ye ulaşana dek geçen sürede daha başka şeyler de ikram ettiklerinden, yolun farkına bile varmadık.

 

İlk günlerdeki etkinliklerimiz genellikle adanın kuzey bölümünde gerçekleşeceğinden, konaklamayı da yakın seçmiştik. Azuri’ye vardığımızda, girişimizi yaptık eşyalarımızı yerleştirdik ve akşam yemeği için Le Comptoir restoranına geçtik. O gece Moris Adası’nın yerel lezzetleri ve Hint yemekleri vardı. Hindistan kıtası dışında yediğim en sıradışı Hint yemeklerini o gece tattım. Lezzetli akşam yemeğinin ardından hem çevreye alışmak hem de sindirimi kolaylaştırmak için yürüyüş yaptık. Cyan Pool Bar’a geldiğimizde, merakla beklediğimiz Moris Gecesi etkinliği başlamak üzereydi. Ateşli ve renkli Moris adası danslarını izledikten sonra dinlenme vakti gelmişti.

Ile Aux Cerfs Katamaran Gezisi

İlk günümüz sakin ve dinlendirici olsun diye, bütün günü Katamaran’da, dinlenip gevşeyerek, güneşin ve denizin tadını çıkartarak geçirmeye karar vermiştik. Jennifer yine güleryüzle söylediği saatte bizi lobiden aldı ve Katamarana bineceğimiz kıyıya götürdü. Aslında özel bir mülk olan Cerfs (Geyik) Adası, 18 deliğe sahip dünyaca ünlü Benard Langer şampiyona golf sahasını barındırıyormuş. Artık adada geyik kalmamış ama bembeyaz plajlarıyla gözalıcı bir özelliği varmış.

Adaya giderken Katamaran’da güneşin tadını çıkarıp dinlenirken, kah denizden karadaki muhteşem doğa manzaraların seyrine daldık, kah şnorkelle daldık, kah çağlayanın yanındaki ağaçta yaşayan maymunlara hayran hayran baktık. Öğle yemeğinde, Katamaran’daki mangalda yapılan balığın tadı nefisti. Jennifer teklif etti ama dinlenme günümüzde olduğumuzdan, parasailing, su kayağı, muz, vb. etkinliklere katılmadık. Cerf Adası’na vardığımızda, bizi karşılayan o sakin ve yalnız kumsallarda yürümek ve yeryüzünde yalnızmışız hissini yaşmak, paha biçilmez bir deneyimdi.

 

Akşam olduğunda, daha kararmış, daha gülümser halde Azuri’ye döndük. Akşam yemeğinde, bu defa başka bir dünya mutfağı bizi karşılıyordu. O gece, odamın balkonunda, denizin sesini dinleyerek ve gökyüzündeki mehtabı seyrederek uykunun kollarına kendimi bıraktığımı anımsıyorum.

Sakin Port Louis ve Çevresi

İkinci gün, sabah erkenden otelden çıkış yaptık. Bugün Port Louis ve çevresindeki yerlerde dolaştıktan sonra akşam güney bölgesine inip orada yeni bir otele giriş yapacağız. Port Louis’de sırasıyla şehir kalesini, açık ve kapalı meyve sebze pazarını gezdikten sonra daha çok alışveriş merkezleri ve restoranların bulunduğu liman bölgesine geçtik. Rıhtım bölgesindeki yat limanında, pek çok lüks tekne de bağlıydı. Alışveriş merkezlerinde, pek çok yerli ve uluslararası markaların mağazasını gördük. Planladığımız gibi alışverişimizi bugün yapıyorduk. Yerel markaların birbirinden renkli ve muhteşem tasarımlı giysileri yanında hediyelik eşyalar satın alarak öğle saatlerine ulaştık.

 

Öğle yemeğini özel bir yerde yemek istediğimizden, 10 km kuzeyde bulunan Şeker Dünyası’ndaki (L’Aventure du Sucre) Le Fangourin restoranına gittik. Mükemmel bir öğle yemeğinin ardından hemen yakındaki Şeker Dünyası Müzesi’ne, şekerin bu adadaki macerasını ve tarihini öğrenmek için geçiverdik.

 

Eski bir şeker fabrikasının müzeye dönüştürülmesinden oluşan Şeker Dünyası, sanki bir şeker tapınağı gibiydi. Şeker pancarından elde edilen şekere alışık olan biri olarak,  şekerkamışından bu kadar farklı ve çeşitli şekerin üretildiğini görünce, gerçekten çok şaşırdım. Butiğinde 12 farklı şekerin tadımını yapıktan sonra beğendiklerimden almayı ihmal etmedim. Özellikle meşe fıçısında yıllandırılmış şekerkamışı romundan tadınca, ondan da birkaç çeşit satın almak gerektiğini anladım.

 

Oradan, Pamplemousses Botanik Bahçelerine geçtik. Gezilerimde karşılaştığım pek çok tropik ağacı bu botanik bahçesinde bir arada görmek beni çok sevindirdi. Botanik bilgimi sınama şansım oldu. Bahçeyi ziyaret eden dünya liderleri ve kraliyet ailesi üyelerinin diktikleri ağaçları da görmek ayrıca zevkliydi. 37 hektara yayılan bahçenin tamamını gezmeye zamanımız olmasa da, en öne çıkan bölümlerini gezme olanağımız oldu.

 

Bu sakin günün ardından, artık ülkede kuzeyden güneye doğru göçe başlayabilirdik. Yaklaşık iki saat süren bir karayolundan sonra yeni konaklama yerimiz olan La Paradis Otel’e ulaştık. Güneşin batışına doğru otele geldiğimizden, gördüğüm manzara beni büyüledi. Uzun zamandır (Maldivler hariç) denizden batan bu kadar muhteşem bir günbatımı görmemiştim.

Macera Dolu Güney

Ertesi gün, maceralı etkinliklerimizin başlayacağı gündü ve kahvaltıdan sonra ilk deneyim yeri olan Renkler Vadisi’ne (Vallee des Couleurs) doğru yola çıkmıştık. Vardığımızda, bizi buradaki rehberimiz karşıladı. İlk olarak kısa bir bilgi aldık ve hemen burada Quad Bike diye adlandırılan, bizde yaygın olarak ATV diye bilinen arazi motosikletlerine atladık.

Sırasıyla 23 farklı renkte toprağın bir arada bulunduğu bölgeyi, ardından 4 ayrı büyüklükte şelaleyi gezdik. Bu heyecanlı gezinin ardından ATV’leri bıraktık. ATV’yi kullanmakta başlangıçta biraz acemilik yaşadımsa da bisikletten dolayı çok kısa zamanda ustalaştım ve çok benimsedim. O kadar çabuk alışmıştım ki, gezi bittiğinde ondan inmeyi hiç de canım istemedi. Öğle yemeğinden önceki son heyecanlı deneyimimizde çelik bir halata bağlanıp uçacaktık. Zipline adını verdikleri bu yeni adrenalin kaynağı deneyimi için bu defa bir arazi aracıyla vadinin en yüksek tepesine çıktık.

 

İlk önce ben kayacaktım. Emniyetli bir şekilde bağlandıktan sonra çıkış işaretini alır almaz kendimi boşluğa bıraktım. Ondan sonraki kayma heyecanı inanılmazdı. Bu heyecan beni daha da acıktırmıştı. Bizi karşı tepede bırakan aracın gelmesini beklerken manzara terasından muhteşem doğayı seyrettik.

 

Öğle yemeğinde daha önceden sipariş ettiğimiz gibi ağız sulandıran Hint yemekleri vardı. Bize yemek servisi yapan görevlinin adını sorduğumda, Osman olduğunu duyunca şaşırdım. Adının kökenini sorduğumda, bana atalarının Türkiye’den buraya göç ettiğini söyleyince, şaşkınlığım bir kat daha arttı.

 

Yemeğin ardından, Franko-Moris bir ailenin sahip olduğu gümünüzde açık hava müzesine dönüştürülmüş olan St Aubin çiftliğine doğru yola çıktık. Bu geniş çiftlik arazisinde, vanilya ve çeşitli şifalı bitki ve baharatın yetiştirildiği tarlaları gezdikten sonra, rom imalat atölyesinde şekerkamışından nasıl yapıldığını gördük. Elbette yanımıza birkaç şişe vanilyalı ve tarçınlı romu yolluk olarak satın aldık.

 

Gün boyu açık havada oradan oraya gitmek ve birbirinden farklı deneyimleri yaşamak tatlı bir yorgunluk vermişti. Otele döndüğümüzde, günbatımının ardından Jennifer’in çok sözünü ettiği palmiye kalbi salatasını denemek için La Ravanne restoranına gittik. Moris yerel ezgileriyle dolu canlı müzik eşliğinde muhteşem bir akşam yemeği ardından ertesi güne daha da enerji toplamak için geceyi erken bitirdik.

Aslanlarla Yürüyüş

Bugün en maceralı günümüz olacaktı. Jennifer bize söz verdi. Başka hiçbir yerde yapamayacağımız seakart sürüşüyle aslanlarla yürüyüşü aynı günde yapacaktık. İlk önce denizdeki heyecanlı seakart sürüşümüzü yapacağımız Fun Adventure Seakart’a gittik. Daha önce Jetski kullanmıştım ve aracın ani hareketlerini öğrenmek zamanımı almıştı. Vardığımızda, hemen bir kısa eğitimden geçtik. Jetski’den daha güvenli ve daha kolay bir araç olduğunu duyunca çok sevindim. Sonra kıyıya gittik ve diğer maceracılarla birlikte ayrı ayrı seakartalara bindik. Sürücü koltuğunda hemen kısa bir sürüş eğitimi verdiler; kumandası çok kolaydı. Saatte 25-30 deniz miline dek çıkarak çok ıslak ve hızlı bir seakart yolculuğu yaptık.

Denizde heyecanlı saatler karnımızı acıktırdı. Biz de hemen oradan günün kalanını geçireceğimiz Casela Parkı’na doğru yola çıktık. Doğanın ortasındaki restoranda, bir yandan yemeğimizi yerken bir yandan da yakınımıza dek gelen hayvanları hayranlıkla izledik.

Günün heyecanlı deneyimi, safari bölümüne doğru yaptığımız bir yürüyüşle başlayacaktı.

Calesa Parkı’ndaki bu Safari Adventures bölümünü, aileden 3. kuşak vahşi doğa uzmanı olan Graeme Bristow 2007 yılında başlatmış. Buradaki tüm kediler, Afrika’dan özel olarak getirilmişler. Bristow ailesinde bu mesleğe ilk olarak büyükbaba Carl, 1968 yılında, Zimbabve’nin güneydoğusunda Le Rhone adında kurduğu özel av hayvanı parkıyla başlamış. Burasını oğlu Vivian, yani Greame’in babası devralmış ve birçok film, belgesel ve reklam filmleri yapımını gerçekleştirip parktaki hayvanlarıyla Afrika’da birçok ülkeyi dolaşmış.

 

Bindiğimiz otobüs bizi yarı kapalı ortamda yaşayan aslanların ve kedigillerin bulunduğu alana götürdü. Aslanlarla yürüyüşe ısınmak için, önce onları kafeslerinde ziyaret etmeyi istedik. Grup olarak aslanın yaşadığı ve çevresi tel örgüyle çevrili alana girdik. Safari’de arabanın içinden 2 metre yakına dek yaklaştığım aslanlara şimdi dokunma şansım olacaktı. Bu deneyimin heyecanı çok yüksekti. Biri beyaz diğeri sarı kürklü iki aslanın yanındaydık. Varlığımız onları tedirgin etmiyordu. Biz de aynı şekilde orada bulunmaktan dolayı bir gerginlik yaşamıyorduk. Çok sakin ve ani hareketten kaçınarak aslanların yakınına geldik, dokunduk, sevdik ve hatıra fotoğrafı çektirdik.

 

Bu aslanlarla olan deneyimin ilk aşamasıydı. Şimdi, bu aslanlarla birlikte yürüyecek, onlara kendi yaşam alanlarında eşlik edecektik. Elbette, deneyimli aslan bakıcıları sürekli yanımızdalardı. Aradan yarım saat geçtiğinde, sanki hayatım boyunca aslanlarla yürümüş kadar rahat ve sakindim. Aslanlar bizi av ya da tehdit olarak görmüyor, dolayısıyla da peşimizden koşmuyorlar, kendi havalarında yürüyorlardı. Biz de onları merakla takip ediyorduk.

 

La Cesala’dan ayrılıp şekerkamışı tarlaları arasındaki akan yol boyunca arabada ilerlerken, bir saatten daha kısa süre önce bize dünyanın en tehlikeli canlılarından biri diye öğretilen aslanlarla birlikte yürüdüğümü düşünüyordum. Moris Adası’ndaki en unutulmaz deneyimlerden birini oluşturan bu yürüyüş, yeryüzünde canlılar arasındaki dengenin ancak karşılıklı yaşamlara saygı duyarak var olabileceğini göstermişti.

reklam

YORUM YAP