DOLAR 38,0024 % 3.27
EURO 41,5769 % 3.04
STERLIN 49,8091 % 3.56
FRANG 43,2632 % 3.04
ALTIN 3.710,91 % 3,66
BITCOIN 85.232,49 3.989

MASALLARIN GERÇEĞE DÖNÜŞEN KAHRAMANI: TAN SAĞTÜRK

Yayınlanma Tarihi : Google News
MASALLARIN GERÇEĞE DÖNÜŞEN KAHRAMANI: TAN SAĞTÜRK
reklam

MASALLARIN GERÇEĞE DÖNÜŞEN KAHRAMANI: TAN SAĞTÜRK

Adını bir marka gibi hafızalarımıza kazımış bir isim Tan Sağtürk. Bu, sadece performanslarındaki başarısıyla değil; duruşu, hayat tarzı ve sahip olduğu vizyonla da doğru orantılı bence. O, yıllardır balenin tüm ülke çapında yaygınlaşması için büyük çabalar sarf ediyor. Türkiye genelindeki okullarının ve öğrencilerinin sayısı ayakta alkışlanacak cinsten. İş yaşamı bir tarafa aile hayatında da takdir edilesi bir eş, bir baba.

Göktürk’teki Tan Sağtürk Akademi’de tanışıyoruz, tokalaşıyoruz. İlk izlenimim, ne kadar doğal biri olduğu. Rahat, kendi gibi biri var karşımda. Dolu dolu yaşanmışlıklar, buram buram sanat kokusuyla bütünleşiyor ve ortaya da keyifli mi keyifli bir sohbet çıkıveriyor. Hazır Sevgililer Günü de gelmişken aşkı ve evlilik meselelerini de kurcalıyoruz tabi…

 

Bugün birçok kişi üniversiteden mezun olduğunda bile ne olacağını bilemiyor. Siz ise 9 yaşında balet olmaya karar vermişsiniz. Nasıl oldu?

Ailem bu kararı alabileceğime inanmış ki bana bu şekilde bir teklifle geldiler. O sıralarda İzmir’de Devlet Konservatuarı’ndaydım. Bir koreograf da TRT’de bir çocuk programı yapılırken tesadüfen beni görmüş ve annemlere bir teklifte bulunmuş. Hatta Ankara Devlet Opera ve Balesi’nden bizi aradıklarında hiç unutmam evde telefonumuz yoktu. Aşağıdaki bakkaldan konuşmuşlardı. Neyse akabinde annem geldi ve bana bu tekliften bahsetti. İlk sorum şuydu: “Bale ne demek?”

O zamanlar bale bu kadar yaygın değildi tabi.

Aynen öyle. Ama ülke olarak da zor bir dönemden geçiyorduk. 12 Eylül öncesi gergin ve zor bir süreçti.

 

Ne demekmiş peki bale?

“Benim sana anlattığım masalların sahnedeki oyunu” dedi annem. Bu masalların sahnedeki kahramanı olacaksın. İster misin dedi.”

Ne güzel bir tanım. Siz de etkilendiniz tabi.

Etkilenmemek mümkün mü?  Yine de bir gün düşündüm. Sonrasında cevabım “evet” oldu.

Ev ortamınız nasıldı?

Kitaptan eve giremediğiniz bir ortam hayal edin. İşte ben o kitapların içinde büyüdüm. Entelektüel bir aile yapımız vardı diyebilirim. Aile bağları kuvvetli, okumayı seven bir aile olduk her zaman.

Konservatuar eğitimine İzmir’de başladınız.  Sonra yurtdışı deneyimi. Bu süreçten biraz bahseder misiniz?

İzmir’de Devlet Konservatuarı’ndaydım sonra Ankara Devlet Konservatuarı’na yüksek lisans yapmaya gittim. Ardından Fransa’ya gittim.

Türkiye ile çok fark var mıydı?

Gittiğim dönem Özal dönemiydi ve Devlet Opera Balesi’ndeki sanatçılar milletvekilleriyle neredeyse aynı maaşı alıyorlardı. Ülkede çok önemli dansçılar vardı. O yüzden çok büyük bir fark vardı diyemem.

Ya şimdi?

Geçen sene Paris’e gittiğimde kaldığım otelin resepsiyonisti benim ne iş yaptığımı sordu. Ben de ilerideki opera binasının dansçısı olduğumu söyledim ve bana tapınma işareti yaptı. Fark ettim ki insanların kayıtsız şartsız sevmesini unutmuşum. Orada sanatçıysanız size verilen değer çok ulvi. Ancak Türkiye’de bir şekilde kendinizi kanıtlamanız lazım.

“Bir mesleğin olsun ama dansı da hobi olarak yap ” mantığı mı var halen?

Benimle birlikte bu mantığın kırıldığını düşünüyorum.

Özellikle Anadolu ve Doğu’da açtığınız okulların da etkileri olmuştur. Orada baleye bakış açısı nasıldı?

Olağanüstü hal zamanında gidip oralarda okul açmaya çalıştık. Hiç kimse o bölgelere elini uzatmamış ki! Biz gittiğimizde bize sımsıkı sarıldılar. Biz oraya birkaç günlüğüne gitmedik. Herhangi bir turistik gezi de düzenlemedik. Giydik çizmelerimizi girdik halkın içine. Kolay olmadı tabi ama Cumhuriyet tarihinin ilk bale okulunu açtık. Hatta İstanbul’dan fazla erkek öğrencimiz oldu. CNN kanalı bu konuyla ilgili belgesel bile çekti.

Erkeklerin tepkisi nasıldı diye soracakken bu cevap doğrusu şaşırttı. Neden peki?

Bir kere İstanbul yamalı bohça gibi. Hiç beklemediğiniz insanlar nasıl para kazanıyorlar bakın. Şehir giderek daha da yozlaşıyor. Genelleme yapmak istemiyorum ama tablo ortada. Keşke Diyarbakır İstanbul şartlarına sahip olsaydı.

Toplumumuzdaki erkeklerden balet olmaz algısı sizce ne derece değişti?

Değişiyor. Okullarımızın içindeki sistemin oturması ve taklit edilmesi bence çok değerli. 12.000 öğrenci sayımız bizim doğru yolda olduğumuzu gösteriyoruz. Bir de tamamen sistem olarak Türk vücut yapısına uygun metotlar geliştiriyoruz. Hatta bırakın Türk olmayı İstanbul içinde bile farklılaşabiliyoruz. Biz bir Avrupalıya kendi dansımızı öğretsek bile o bizim gibi dans edemez. Keza bu bizim için de geçerli. Ne kadar ince olsanız, sarışın mavi gözlü de olsanız belli genetik kodlar var. Bunlar göz ardı edilmemeli.

İş hayatındaki Tan Sağtürk’ü nasıl anlatırsınız?

Çok çalışan, gözü kara, kırıp geçiren. Bu işte disiplin çok önemli ve yalan söylememek. Yalan söylerseniz aklınızda tutmanız gereken çok şey olmalı. Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yanar olayı var. Bir de patavatsız olabiliyorum. Bu yüzden yalan yoktur bende.

Bugüne kadar en çok etkilendiğiniz gösterileriniz hangileri oldu?

İçlerinden seçmek çok zor ama Fransız Devlet Balesi’nde iken Mısır piramitlerinin orada dans etmiştik. Onu hiç unutamam. Çok büyülüydü. Bir de Ankara Arena’yı daha ilk günden 18 bin kişiyle doldurduğumuz an beni çok etkilemiştir.

Şu an Devlet Opera ve Balesi’ni nasıl buluyorsunuz?

Orada çalışan her sanatçıya altın madalya vermek gerek. Düşünün ki konservatuarda 10 yıl eğitim alıyorsunuz. Sonra size bir mızrak veriyorlar ve belki de iki yılınız onu tutmakla geçiyor. Herkesin yapabileceği bir iş değil bu.

Peki kendi içinizdeki ortam nasıldı?

Black Swan (Siyah Kuğu) filminin aynısı. Kendi içimizde çok rekabet vardır. Ama dışarıya karşı asla. Yine de içten içe takım arkadaşın dans ederken sakatlanmasını arzu edersin. Başrol oynama mücadelesi hemen herkeste olur ama bunu bir kişi alır. Enteresan bir tezatlık vardır içimizde.

AVANTAJLAR VE DEZAVANTAJLAR

Sanatçı olmanın avantaj ve dezavantajları neler?

Avantajları saymakla bitmez. Algının artması, iyi araba kullanmak, beden koordinasyonu, gibi hayatınıza artı değer katacak birçok faktör sayabilirim. Vücut hıza alışık olduğu için özellikle adrenalin bağımlısı oluyorsunuz. Örneğin birçok balet pilot olmayı çok sever. Uçmanın ve uçurmanın heyecanı çok zevklidir. Dezavantajları ise sakatlıklar. Ayrıca bazen oluşan delirme noktaları. İşte o noktalarda kaybolmamak gerekli. Bir de komün hayatlar yaşıyoruz. Dışarıdan birinin hayatınıza girmesi pek mümkün olmuyor. Girse de bir süre sonra koşarak uzaklaşıyor. (gülüyor)

Değiştirmek istediğiniz bir durum oldu mu hiç?

İnanınki olmadı. Özel hayatta ise gereksiz ilişkiler gereksiz dinlemeler gereksiz anlatımlarım oldu. Ama bunlar çocukken, gençken oldu. Şimdi 45 yaşındaki halim çok daha keyifli. Dinlemeyi empati yapmayı öğrendim. Ama iş konusunda ise sertleştim. Karşı tarafın kırılması beni çok ilgilendirmiyor. Kırma dökme durumum var. Şayet karşı taraf beni anlıyorsa o iş bir şekilde yürüyor. Kendimi çok değerlendiremiyorum dışarıdan.

Gelelim zor sorulara. Aşk nedir sizce?

Aşk bana göre eve gitme isteğiyle gitmeme isteğidir. Şayet gitmemek istiyorsanız aşk artık bitmiştir. Aşkın dönemleri ve etapları vardır. Ayrıca zamana olan saygıdır aşk. İlk baştaki seks aşkıyla aradan yıllar geçtikten sonraki şey farklıdır. Basamakları merdiven merdiven çıktığınız bir olgu bu. “Karşı tarafı seviyor muyum? Onu terk etmek istiyor muyum?” sorularına verilen cevaplar aşkın tazeliğini en iyi biçimde size gösterir.

“BENİ İDARE ETMEK ZOR”

6 yıllık evlisiniz. O zamandan bu zamana neler değişti?

İlk başlarda söylediğimiz “Biz ne kadar birbirimize benziyoruz” lafı “ Biz ne kadar farklıymışıza” dönüştü (gülüyor). İlk başta benzer taraflarınızı görmek isterseniz. Ama zaman size aslında öyle olmadığınızı gösterir. Bence taraflardan biri idare konusunu ele almalı. Eşim bu konuda çok başarılı. Çünkü beni idare etmek gerçekten çok zor. Rus olduğu için daha farklı. Mantalite olarak birbirimize çok yakınız. İki farklı kültürlerin insanı olsak da bunu hiç hissetmedik. Ama dediğim gibi burada idare etmek, karşılıklı saygı çok önemli. Bazen her şey paralel gidiyor gibi görünür ama bir bakmışsınız aradaki çizgi çok açılmış. Kopmaya ramak kalmış ve bir de bakmışsınız kopmuş.

Sizin çizgi nerelerde?

Bizim ilişkimiz hesapladığımız gibi gidiyor. Çizgiler yerinde.

Nasıl tanışmıştınız?

Ben Alona’yı tanıdığımda ikimizin de başka ilişkileri vardı. Bu yüzden etik davranmaya çalıştım. Ancak ilişkim bitince geriye döndüm. Erkekler ilişkileri bitince şöyle bir geçmişe dönüp bakar ya. Ben de öyle yaptım. (gülüyor) Ama önceki ilişkilerimi değil hiçbir şey yaşamadığım bir kişiyi zihnimde hatırlar oldum. Yapısı duruşu ve tarzıyla beni etkilemişti. Onunla tekrar buluşmak istediğimde o, ülkesine dönmüştü. Neyse araya çeşitli aracılar soktum ve Moskova Türkiye hattı devreye girdi.

Ya hayır deseydi?

Beni görüp de bir kıvılcım yanmaması mümkün mü? (gülüyor)

Çok iddialısınız. Ya evlilik kararı?

Onu görünce ilk kez evlilik konusunu hissettim hayatımda. Hatta ilk günden çocuk istedik. Sanırım içimde annelik içgüdüsü gibi bir babalık içgüdüsü oluşmuştu.

Sizde hafif bir anaçlık var?

Bence kesin var. Ama ikinci çocukta bunu çok fazla hissettiğimi söyleyemem.

Neden?

Erkek olduğu için dudağından öpemiyorum. Kızımız Ada’yla kurduğum samimiyeti oğlum Teo’da kurabilecek miyim bilmiyorum. Bunu tam hissedemiyorum. Karşımdaki adam sonuçta (gülüyor).

Peki ya çocuk olduktan sonra neler değişti?

Karı koca ilişkisinde çok değişiklikler oluyor. Çocuk olduğu anda eşinizle omuz omuza oluyorsunuz. Birbirinizin sağ kolu oluyorsunuz. Ama öte yandan el ele tutuşmayı unuttuğunuz da olabiliyor. Zaman o kadar çabuk geçiyor ki o eski halleri unutuyorsunuz. Çocuk çok değerli oluyor.  Bir de “anne baba olunca anlarsın” lafının ne kadar doğru olduğunu idrak ediyorsunuz.

Sizce mutlu bir aile olmanın sırrı ne?

Bana göre iki kişi arasındaki kimya o iki kişinin denklemine bağlı. O yüzden bu, çok değişen bir şey. Ben iş konusunu mümkün olduğunca az konuşuyorum. Alona’nın bilmesi gerektiği ölçüde konuşuyorum. Çalışanlarım hakkında kesinlikle dedikodu yapmamaya çalışıyorum. Bu sonrasında zarar verici olabiliyor. Okullarımda olan hiçbir şey evimde yoktur. Aynalarla büyümeme rağmen dans ederken çekilen bir tane bile resmim yoktur.

Mütevazı bir yapınız mı var?

Mütevazilik ya da fakirlik edebiyatı yapmak istemiyorum. Ben insan olarak da abartan bir tipimdir. Hatta Kafka’nın bir lafı aklıma geldi: “Abartıyorum çünkü anlaşılmak istiyorum.” Benim evde abartmaya ihtiyacım yok çünkü evimde beni anlayan biri zaten var.

Kızınızın baleye ilgisi var mı? Olsun ister misiniz?

Bu sene başladı. Annesi gibi Rus bir karakter olduğu için oldukça disiplinli. Bale öğretmeni ortada durmasını istedi ancak ben izin vermedim. En arkada olacak dedim.

Neden?

İstemiyorum.  Ortada durmak bazı ruhsal sorunları da beraberinde getirebiliyor. Ama oğlum ortada durabilir. Malum erkek o. Zaten fazla seçenek yok.

Ada’nın ileride yapmak isteyeceklerinde müdahaleci olur musunuz?

Nasıl mutlu olacaksa onu yapsın isterim. Nil Karaibrahimgil gibi olabilir mesela. Yaratıcı, mutlu, ne isterse onu yapabileceği bir tip olsun isterim.

 

“YETENEKLİ KİŞİLER DOĞRU YÖNLENDİRİLMELİ”

3 yıldır Göktürk’teki okulunuzla artık siz de buralı olmuşsunuzdur.

Göktürk benim için ayrı bir yerde. Okulumun başarısı da bu durumun oluşmasında etkili tabi. Okulumuzun değerli eğitmenlerinden Ceylan Hanım’la tüm velilerin tanışmasını arzu ederim. “Çocuğumun yeteneği var mı?” diye sorarsanız cevabı size söyleyebilecek yegâne insanlardan biridir kendisi. Çok yetenekli kişiler avucumuzdan kayıp gidiyor. Gelip bizim okulumuza kayıt yaptırmaları falan da gerekmiyor. Yeter ki doğru yönlendirilsinler. Bunun önemi büyük.

Buradaki profil nasıl sizce?

Burası insanların çok çabuk iletişim kurabildikleri bir kasaba bence.  Öte yandan Göktürk’e gelip geri taşınan çok insan da var. Eskiden Göktürk’ü Çekmeköy’e benzetiyordum. Ama fark ettim ki oradaki insanlar çok daha rahatmış. İki kaşının arasındaki çizgiler daha az. Göktürk’tekiler biraz gergin görünüyorlar. Belli ki bu çevrede iş odaklılık söz konusu. Yanılıyor olabilirim ama bence daha gergin bir ortam var. Üstelik tam bir sayfiye alanı gibi olmasına karşın öyle davranılmayan bir profil seziyorum.

Türkiye’de bir ilk olacak üniversite projenizde hangi aşamadasınız?

Bilgi Üniversitesi ile anlaştık ve YÖK’e başvurduk. Orta Doğu’da ilk olacak bir proje bu. Üniversitenin bünyesinde Dans ve Sahne Sanatları Tasarım Bölümü açılacak ve zengin bir müfredatla ülkemizin yeni sanatçıları burada yetişecek. Tan Sağtürk Akademi’den mezun olan öğrenciler bu bölüme veya istedikleri herhangi bir bölüme burslu girebilecek. Bir de yurtdışındaki üniversitelere giriş avantajlarımız olacak. 2016 yılında bu projemiz hayata geçmiş olacak.

Son olarak hedeflerinize ulaştınız mı?

Çocukluğumdan beri hayal ettiğim her şey oldu. Üniversite ve dans topluluğun turnelerini de yaparsam tüm hedeflerime ulaşmış olacağım. Sonrasında bu toplulukla ilgili bazı şeyler yapmak istiyorum ama olmazsa da sıkıntı değil. İnanın dört yıldır tatil yapmadım. Tatile zaman ayıramıyorum. Yaz kış gayet aktif çalışıyorum.

 

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Gösterilerinizi Göktürk’te de görmek isteriz.

Ben teşekkür ederim. Bizim topluluk sayıca çok fazla olduğu için Göktürk’te maalesef zor. Ama ilerde neden olmasın…

Yazı: Duygu Koronel

Fotoğraf: Cem Koronel.a

 

 

reklam

YORUM YAP