

MUTLU İNSANLAR İYİ UÇAKLARA BİNİP KOPENHAG’A GİTTİLER
Hazırlayan: Merve Sena Kılıç
En zor kısmıdır bir yazının başlama kısmı. Tabiri caizse ‘Ya sattırır ürünü, ya da elinde patlatır’. Yani tam bir risk! İki satır şiirle başlamanın vatani görev sayıldığı, o okuyucuyu sıkan, bol sıfatlı üç noktalı biten fiilsiz cümleler, tarih dersi verir nitelikte anlatımlar ve en kötüsü de blok halinde yazılmış, daha başlamadan görüntüsü itibariyle okuyucuyu kaçıran gezi yazılarından yoruldum. Eğlenmenin, gezmenin, keşfetmenin dibine vurmuşsun da çaktırmıyormuşsun gibi bir hal. Al sana fiilsiz cümle! O yüzden çok kısa bir girişle sizi selamlamak istiyorum. Yine de kolay değil çünkü habire “dünyanın en mutlu ülkesi” seçilip duran Kopenhag’tan bahsedeceğiz. İnsan giderken bile ne beklemesi ne yazması gerektiğini tam olarak bilemiyor. Gitmeden önce iki şey merakımı artırmıştı: Bir, çok kasvetli bir şehir ile karşılaşma olasılığı. Sanki inceden depresif bir hava olması kaçınılmaz gibiydi. İki, ‘Nedir bunları cart curt dünyanın en mutlu ülkesi seçtiren’sorunsalı. Döndükten sonra bu şehirle ilgili söyleyebileceğim iki şey var: 1. Kesinlikle kasvetli bir şehir değil. Hele ki gri havaları seviyorsanız tadından yenmiyor. Tabii kışın acayip bir soğuk varmış. Bahar ayları en ideal gidilesi zaman gibi geliyor. 2. “En mutlu ülke” kavramı bizim beklediğimiz gibi bir şey değil. Olumsuz anlamda söylemiyorum, ancak bizce bu konu olaya nereden ve ne koşullarla baktığınızla alakalı bir şey. Bunların arasında “sizin derdinize de, size de..” diyebileceği şeyler de vardı, “böyle de bir sorun mu olurmuş” dedirtebilecek şeyler de. Konuyu ‘dünyanın neresinde olursanız olun dertler bitmiyor’ arabeskliğine bağlamak istiyorum. Mesela bir taksici bisikletlilerden, bisikletlerin şehirde karmaşa yaratıyor olmasından şikayet ediyordu. Bu bile bizim hayallerimizin ne kadar ötesinde! Neticede olaya bir turist gözüyle bakacak olursak Kopenhag birkaç günlük bir gezi için bayağı keyifli bir seçenek. Gezecek, görecek, sizi etkileyecek, “bizde niye yok!” dedirtecek bir sürü özelliği var.
EN ENFES MANZARA
Kopenhag’ı tepeden görebileceğiniz, en yüksek ve manzarası en güzel yer Church of Savior. Nordik ülkelerdeki ünlü kiliselerden biri. Gel gelelim çıkmak çok zor. Merdivenler bir yere kadar normal ama bir bölümden sonra burnunuz merdivene değmeye başlayınca‘’Neden belamı aradım ki modunda’’ tırmanmak azap geliyor. O sebeple ‘’Ay benim tansiyonum var, kalbim var, yüreğim dayanmaz!’’ diyorsanız sakın denemeyin. Tepeye 112 servisi yok.
İÇMEK SERBEST FOTO YASAK
Kopenhag’ta öyle bir yer var ki tam bir özgür şehir. Adı Freetown Christiana. 1971 yılında sanatçılar, “hippiler” ve dönemin sisteminden memnun olmayan kimselerden oluşan bir grup, gazeteci Jacob Ludvigsen liderliğinde Kopenhag’ın orta yerinde bulunan, terk edilmiş bir askeri kışlayı işgal etmeye karar veriyorlar. Karar vermekle kalmayıp o gazla kendi kurallarını belirleyerek buranın Danimarka hükümetinden tamamen bağımsız bir bölge olacağını ilan ediyorlar. İçeride hafif uyuşturucu satışı serbest. Koşmak, sanırım polis baskınlarından dolayı paniğe neden olduğu için, yasak. Fotoğraf çekmeye de uyuşturucu satıldığı bölümde izin verilmiyor. Kendi kuralları var. Bölgeden çıkarken “Avrupa’ya giriyorsunuz” yazısı var. Christiana’da hiç bir gariplik insanı şaşırtmamalı; mesela bir ev kendini konsolosluk ilan etmiş. Suan 700-900 civarı kişi yaşıyor burada ve öyle her önüne gelene de burada oturma izni verilmiyor. Burada yaşamak isteyenlerin Christiania yetkililerine başvuruda bulunup belli bir sıraya girmesi gerekiyor. Lon olarak adlandırdıkları özel bir para birimi ve kendi bayrağı bile var. Bölgede araba ve silah kullanımı, çalıntı ürün satmak kesinlikle yasak. Esrar üretimini ve ticaretini öyle bir boyuta taşımışlar ki, sırf bu işten Christiania’da yılda 115 milyon pound civarı bir para döndüğü tahmin ediliyor. Christiania’nın kurulma hikayesi aslında Ljubljana’da bulunan Metelkova’nın oluşumunu da biraz andırıyor.
TİVOLİ’DE NOSTALJİYE VAR MISIN?
Tivoli Bahçeleri 1800’lerde kurulmuş bir lunapark. O yüzden çok nostaljik. Tematik eğlence parkurları mevcut yani ille de roller coaster’a binmenize gerek yok. Dinleneyim, bir kahve içeyim, yeşile doyayım, Gülhane anılarıma dalayım derseniz de şukela olur. Walt Disney abimiz bile gelmiş, ne yapmış bu Kopenhaglılar diye gezmişken siz de buralara kadar gelirseniz girin bir zahmet. Giriş 120 Danimarka Kron’u yani yaklaşık 60 TL ya da 350 kron 140 TL verip sınırsız bilet alabilirsiniz ki böylesı daha mantıklı oluyor. Tavsiyem öğleden sonra gidip., hava kararınca da biraz kalmak daha mantıklı. Çünkü tam bir günü haketmiyor. Üzgünüm Tivoli canım!
KİBRİTÇİ KIZ NEREDE?
Google’da Kopenhag yazdığınızda karşınıza çıkan şehirle özdeşleşmiş o renkli evlerin olduğu, 800 fotoğrafını çekseniz de biraz daha çekmeniz gerekiyormuş gibi hissettiren über turistik Nyhavn, eskiden ticaret amaçlı kullanılan bir limanmış. Kral 5. Christian zamanında 1670 ile 1673 yıllarında Danimarka – İsveç Savaşı’nda ele geçirilen savaş köleleri çalıştırılarak yapılmış. Kanalın kuzey tarafında tek sayılı evlerin bulunduğu tarafta parlak renkli evleri görebilirsiniz. Cadde 9 numaradan 1681 numaraya kadar uzanıyor. 20 numarada çocukluğumuzun yıldızlarından Kibritçi Kız ile meşhur Hans Christian Andersen’in yaşadığı ev var. 9 numarada ise Nyhavn’ın en eski binası yer alıyor.
ORGANİK ÇILGINLIK
Aslına bakarsanız klasik Danimarka mutfağı çoğunlukla geleneksel tarifler üzerine kurulu. Özetle adamlar buz gibi yerde yaşadıkları için et (özellikle domuz eti), patates gibi kendilerine adeta birer kalkan olacak yiyeceklere abanmışlar. Şu anda dünyanın geri kalanında olduğu gibi onlar da “raw food” kavramı ve organik beslenme ile kafayı bozmuş durumdalar. Smørrebrød Danimarka’da her yerde karşınıza çıkacak açık sandviç benzeri bir yiyecek. Çoğunlukla rye bread (çavdar ekmeğimsi bir şey) üzerine et, peynir, balık vb. ürünler ve garnitürler koyulması ile yapılıyor. Çok büyük bir olayı olduğu için değil ama, lokal bir şey denemek adına tadabilirsiniz.
Bunlar Ai Weiwei isimli Beijingli bir sanatçının Dünya Mülteci Günü’nde mülteci dramına dikkat çekmek için Lesbos’dan getirttiği can yelekleri. Nyhavn’da caddenin bir tarafindaki duvara boydan boya 3500 adet yerleştirilmiş. Birleşmiş Milletler verilerine göre sadece 2015-2016 yılları arasında 1,377,349 kişi Avrupa’ya deniz yoluyla geçebilmiş. Yaklaşık 8 bin insan bu yolculuklar sırasında denizde can vermiş.
Danimarka 2020’de sıfır karbonlu şehir olmayı planlıyor. Dolayısıyla bisiklet kullanımı ciddi anlamda teşvik ediliyor. Tabii taksiciler cok şikayetçi. Trafiği ihlal ettiklerinden, bisiklet kullanırken telefonla konuştuklarından yakınıyorlar.
KOPENHAG’DA YAPMADAN DÖNMEYİN!
- Tivoli Bahçeleri’nde bir gün geçirin. Akşam ayrı nostaljik, gündüz ayrı güzel. Soft ice cream ( gerçek sütten yapılan, makina dondurması)
- Coffee Collective’de kahve için. Neden? Burası için “Avrupa’nın en iyi kahvecilerinden” deniliyor. Denedik ve onayladık
- Andersen Bakery’de yukarıda bahsettiğim Smørrebrød’ü deneyin. Buranın en büyük olayı, en popüler yönü sosislileri. Yıllardır bu işi yaptıkları için özellikle sosislilerinin namı alıp yürümüş durumda.
- Mahalle; Kopenhag’da ince belli çay bardağında çay içmek, ne bilelim menemen falan yemek isterseniz adından da anladığınız üzere Mahalle sizi çağırıyor.
- National Museum; Danimarka’yı daha yakından tanımak istiyorsanız, Vikingler diye çıldırıyor, tarihlerine dair daha fazla şey öğrenmeye hevesleniyorsanız Ulusal Müze’ye kesinlikle uğramanız gerek.
- Amalienborg Sarayı; Danimarka’da birçok yerde ülke için “dünyanın en eski monarşisi” nitelendirmesiyle karşılaşacaksınız. Haliyle Kopenhag’da görebileceğiniz bir takım saraylar da mevcut. Bunlardan en turistik olanı Amelienborg. Kraliyet ailesi halen bu sarayın içinde yaşıyor.
- Magstræde; Kopenhag’ın en çok fotoğraflanan ve en eski sokaklarından biri.
- Odinsgade; Bu sokak üzerinde elinde balon tutan bir kız şeklinde betimleyebileceğimiz bayağı güzel bir mural var.
YEME-İÇME-ALIŞVERİŞ ÜZERİNE NOTLAR
- Eğer marka odaklı ilerlemek istiyorsanız &Other Stories, Bik Bok (talihsiz isim seçimi), Monki, Urban Outfitters, Weekday gibi Avrupa’daki diğer şehirlerde de karşınıza çıkabilecek ve Türkiye’de bulunmayan pek çok marka Kopenhag’da mevcut. Hatta çoğunun birden fazla dükkanı var.
- Tasarım odaklı ilerlemek isterseniz Wood Wood bayağı popüler, ama fiyatlar adam üzen cinsten.
- Kopenhag çok pahalı bir şehir. Para birimi olarak kullanılan Danimarka kronu (DKK), Türk Lirası’nın yarısı kadar fakat yaşam standardı yüksek. Mesela bir şişe su 20 – 35 DKK yani yaklaşık 11 TL. Musluk suyu içiliyor, kafelerde de kasanın yakınlarında bir yerde şişe ve bardaklar koyuyorlar. Özetle su almayın.
- Popüler bir kafede yayılmalı kahvaltı 120 – 150 DKK ( yumurtalı bir takım şeyler + içecek gibi düşünün) Popüler bir restoranda makarna vb. bir yemek: 95 – 125 DKK
- Euro ya da doları Danimarka kronuna çevirmeniz gerekecek. Önerim bu para bozdurma işlemini havaalanında yapmamanız. Şehirdeki döviz bürolarından halledin. Zaten her yerde kredı kartı geçiyor.
- Şehir kartı olan Copenhag card alırsanız müze+ulaşım buna dahil. Copenhagen Pass’in 24 saatliği 51, 48 saatliği 71 ve 72 saatliği 85 euro (yaklaşık rakamlar)
- Avrupa çapında bisiklet kullanımının en yoğun olduğu, Kasım 2016 itibarıyla bisiklet sayısının araç sayısını geçtiği bir şehir Kopenhag. Dolayısıyla bisiklet kullanımı çok yaygın. Şehrin çoğu yerinde kiralama yerleri mevcut.
- Konaklama için Air Bnb tarzı siteleri tercih edip, oda ya da müstakil daire kiralamak daha mantıklı. Malumunuz otel fıyatları da tavan yapmıs. Bölge olarak hem merkezi hem de canlı olan Vesterbro’yu tercih edebilirsiniz.