

Türkiye Eski Güzeli ve Oyuncu Zerrin Arbaş evinin kapılarını Country Life’a açtı.
”Pozitifim, her şeye pratik bir çözüm var bende. Şimdi Uganda’ya gitsem ya da Katmandu’ya gitsem orada da dostlarım olur. Her probleme çözüm bulabilirim. Bu bir mizaç meselesi.”
Kapı açıldı, neşeli bir ses ve bir çift gülen göz… Ne kadar da zarif bir o kadar hoş… Kendisine çok yakışan beyaz bir elbisesiyle bir melek misali karşıladı bizi Zerrin ARBAŞ. Enteresan hikayelerle dolu hayatı, yaşadığı acılara karşı nasıl ayakta durduğu, Beverly Hills günleri, sanat hayatına, güncel ve yaşama dair sorularımıza dolu dolu cevaplar bulduğumuz bir röportaja imza attık. Kemer Country’deki evinde, kendi elleriyle yaptığı o güzel çikolatalı kekle başladık tatlı, keyifli sohbetimize…
Çocukluğunuzdan biraz bahsedebilir misiniz? Sizi sanata teşvik eden babanızdır büyük ihtimalle?
E tabi teşvik etmekten ziyade ben böyle sanatçı bir ailede doğduğum için sanatın herhangi bir dalıyla meşgul olmam gerekirdi bir anlamda. Mesela büyük annem baleyi çok seviyor benim hep balerin olmamı istiyordu. Ben baleye girdiğim zaman ikinci ders olarak piyano dersi vardı. Yani yardımcı ders. Onun için piyano da öğrenmeye başladım. Ama işte dediğim gibi ben tiyatroyu çok seviyordum. Onun için şu baleyi bitireyim de gireyim diye bir heves vardı bende bizimkiler de beni destekledi.
”Annem beni doğururken vefat etmiş, babamı ise hiç görmemiştim ilk defa 22 yaşında tanıştım.”
Babanız Avni Arbaş Türkiye’nin önemli ressamlarındandır. Nazım Hikmet Desenleri, Atatürk Portreleri ile ünlüdür. Babanızla gençlik yıllarınız olsun çocukluk yıllarınızda olsun ilişkiniz nasıldı?
Annem maalesef ben doğduğumda vefat ettiği için anneannem ve büyük babam beni kızlarının hatırası olarak çok istemişler. Babam beni bu yüzden 6 aylıkken İstanbul’a göndermiş. Babaannemi de görüyordum ama anneannem ve büyük babamla yaşadım. Bana müthiş emekleri geçmiştir. Bu arada ben babamı göremedim çünkü babam hep Paris’teydi. Ve ben babamı ancak Los Angeles’ta yaşamaya başladıktan sonra 22 yaşında falan o zaman ilk defa babamla tanışmak için Paris’e gittim. Ve babama sürpriz yaptım. 22 yaşına kadar hiç görmedim sadece mektuplaşıyorduk.
Neden böyleydi?
Galiba büyük annem ve büyük babamın en büyük korkusu onları terk edip Paris’te babamla yaşamam olacaktı. Babam hep beni Paris’e çağırmış hatta babaannem defalarca Paris’e gitti ama bir şekilde bizimkiler benim gitmeme birazcık mani oldular. Çünkü dediğim gibi kızlarının hatırası olduğum için onlar için çok önemliydim. 1964 yılında büyük babam vefat etti. 1968’de ise büyük annem vefat etti. Ben 1968’de zaten artık Los Angeles’taydım. Dehl Berti ile evliydim. Ve Dehl Berti artık babanla tanışma zamanı geldi diyerek 1969’da beni Paris’e gönderdi. Ben de babama sürpriz yaptım.
”Je M’apelle Zerrin!”
Nasıl karşıladı? Çok şaşırmıştır.
Şöyle bir şey oldu babam hatıratlarında da hep bunu anlatıyor. Benim dayım yüksek mimar Haluk Togay ailesiyle Paris’te yaşıyor. Beni havaalanından onlar aldılar. Kendi evlerine gittik. Ertesi gün yengem Aysel Hanım beni aldı babamın oturduğu apartmanın önüne götürdü. Apartmanın girişinde bana, ”İki kat çıkarsan kapıda bir tabela göreceksin Avni Arbaş diye yazar, Avni bey eğer evdeyse kapıyı açar” dedi. Ben de tebdil-i kıyafet gittim biraz. Sarışın bir Marilyn Monroe peruğu var kafamda, gözümde de siyah gözlükler çok böyle Beverly Hills, Hollywood tipinde bir insan. Zili çaldım babam da kapıyı açtı görünce tanıyamadı tabi. Fransızca olarak sordu ”Pardon kimsiniz” diye. Ben de ”Benim adım Zerrin” Fransızca ”Je M’apelle Zerrin” dedim. Babam şok oldu. ”Benim kızım Zerrin mi?” dedi. Sarıldık falan ondan sonra öyle başlamış oldu görüşmelerimiz, dostluğumuz.
Beverly Hills’te uzun yıllar geçirdiğinizi öğrendik. Hollywood’dan önemli dostluklar kurmuşsunuz. Bize biraz o günlerden bahsedebilir misiniz?
Aa Tabi. Ben 1965’te Amerika’ya gittim. İşte o zaman 1965 Türkiye güzeli olarak Kaliforniya’da Beynelmilel, İnternational Beauty Pagent’da (Uluslararası Güzellik Yarışması) Türkiye‘yi temsil etmek için bulundum. Sonrasında 1985 senesine kadar devamlı kaldım. Sık sık Türkiye’ye gelip gitmeye başladım. 2003 senesinden beri artık hep Türkiye’deyim. 1999’dan beri de Kemer Country’de yaşıyorum.
”Sinema Hayalimdi”
İstanbul Saint George Avusturya Lisesi ve İstanbul Konservatuarı Bale bölümü mezunusunuz. 1964 yılında sinemaya geçiyorsunuz. Nasıl oldu, sinemayı düşünüyor muydunuz?
Evet 12 yaşımdan beri hep hayalimdi. Büyük annem büyük babam balerin olmamı istiyorlardı. 6 yaşında baleye başladım 15 yaşında da zaten İstanbul Konservatuarı Bale bölümünden mezun oldum. Bu arada oyuncu olmak istediğim için bale bölümünden 1964 yılında mezun olduktan sonra yine İstanbul Konservatuarı tiyatro bölümüne girdim. Hatta Yıldız Kenter bizim hocamızdı o zamanlar. Ama 1965 senesi Amerika’ya gittim. Los Angeles’ta çok önemli bir tiyatro akademisi Pasadina Play House var. Orada tiyatro tahsiline devam ettim. Derken 1967 senesinde ilk evliliğimi Dehl Berti ile gerçekleştirdim.
Zerrin Arbaş’ın bilmediğimiz yönleri neler?
Ben yay burcuyum. Çok kararlıyımdır. Her şey pratiktir bende. Her şeye çözüm var. Kendimle barışığım, iyi niyetliyim, ne derler?.. Pozitifim evet. Onun için diyorum zaten her şeye çözüm var. Şimdi Uganda’ya gitsem orada da dostlarım olur, Katmandu’ya gitsem orada da. (Gülüyor.) Her probleme çözüm bulabilirim. Her şeye uyabilirim. Bu bir mizaç meselesi.
” BENİM SIRRIM HAYATI SEVMEK!”
1965 Türkiye Güzellik Kraliçesi seçiliyorsunuz. Gerçekten kendine dikkat eden çok hoş ve zarif bir bayansınız.
Allah vergisi bir yandan ama tabiî ki sizin dikkat ettiğiniz hususlar vardır. Var mıdır, güzellik sırlarınız?
Benim sırrım hayatı sevmek!.. Hayatı seviyorum kilo almamaya gayret ediyorum. Yürüyüş yaparım, seviyorum ama sporcu değilim çünkü spor bana sıkıcı geliyor. Onun için spor merkezlerine giden bir insan değilim.
Yemeklerde nelere dikkat edersiniz?
Yağlı yemeklerden hep kaçınıyorum mesela kızartma asla yemem. Tuz şeker seviyorum, kullanırım çok değil belki ama şekersiz bir şey olmaz birde esmer ekmek yemeyi tercih ederim.
” TEVEKKÜL VE ALLAH’A İNANÇ”
Peki, Zerrin hanım çok üstünde durarak sizi üzmek istemiyorum. Ama babanız Avni Arbaş ve kızınız Derya Arbaş’ın vefatları arasından 5 gün bulunuyor. Oldukça ağır bir durum nasıl atlattınız o günleri?
Tabi çok ağır bir durum tevekkül ve Allah’a inançtan başka hiçbir şey yok. Yani mademki doğduk nasıl olsa öleceğiz ama erken ama geç. Bu da hayatın bir parçası. Bunu kabullenemiyorsan o zaman hiç dünyaya gelmemek lazım.
”Benden 26 yaş büyüktü. Ama onu gördüğüm an çarpıldım ve 14 gün içerisinde de evlendik.”
1967 yılında kızınız Derya Arbaş’ın babası Kızılderi kökenli Amerikalı oyuncu Dehl Berti ile evleniyorsunuz. Daha sonrasında sürmüyor boşanıyorsunuz. 1984 yılında ise Hakkı Göçeoğlu ile evleniyorsunuz. Bugünden düne baktığınızda evlilikleriniz hakkında neler düşünüyorsunuz?
Dehl Berti ile benden 26 yaş büyüktü. Ama onu gördüğüm an çarpıldım ve 14 gün içerisinde de evlendik. Boşandık ama Dehl Berti benim ailemdi. Hakkı Göçeoğlu da yine öyleydi. İki insan belki evli olabilir ama beraber bir hayat bambaşka olabilir. İnsanların ilgi alanları aynı olamayabiliyor. Restorantlarda görürsünüz karı kocaları yemek yerler konuşacak bir şeyleri yoktur ve konuşmazlar. Bizim birbirimize söyleyecek sözlerimiz bitmişti belki. Ve de çok özgür ruhlu olduğum için her şeye de hemen pratik çözüm buluyoruz ya. (Gülüyoruz.) Ben bir dakikanın bile beni sıkmasına karşıyım. Bu can bana verilmiş ona iyi bakmam lazım. Ben mutlu olacağım ki etrafımda ki insanlar da mutlu olsunlar.
Peki, Zerrin hanım Türk sineması hakkında düşünceleriniz nelerdir? Zengin bir kültüre sahibiz. Sizce bunu kullanabiliyor muyuz?
Şimdikiler çok iyi. Çok ilerledi. Eskiler de iyiydi fakat eskiler çok yokluk içinde yapılan filmlerdi. O minicik bütçelerle çok saygıdeğer filmler yapıldı. Şimdi imkanlar çoğaldı. Şimdikiler çok iyi oyuncu. Hollywood kalitesinde oyuncularımız var aslında.
Takip ettiğiniz diziler var mı?
Var var. En sevdiğim dizi Öyle Bir Geçer Zaman Ki idi. Asmalı Konak hayranıydım. Ondan önce İkinci Bahar vardı. Ve Aşk-ı Memnu. Şu an Güneşin Kızları var o hoşuma gidiyor.
Türk sinemasında en beğendiğiniz oyuncular?
En en en Türkan Şoray, jönlerden Kıvanç Tatlıtuğ. Kıvanç her şeyi oynayabilecek kapasitede Hollywood standardında bir oyuncu. Eskiden Hollywood yıldızları hep aynı rolleri oynarlardı. Al Paçino gibi çok ender oyuncular her tip rolü oynayabilirdi. Bana da her zaman zengin adamın kızı rolünü oynattılar.
Kaç filminiz var?
8 veya 9 tane. 1964’te beni Cilalı İbo Kırk Haramiler filminde oynattılar. Yine konservatuara devam ederken o sıralarda Ayhan Işık’la Şahane Züğürtler’de oynadık. Sonra 1965-73 arası yurtdışındaydım. 1973’te Türkiye’ye bir seyahat için geldiğimde çok sevgili bir dostum Turgut Demirağa ”Zerrin burada kalıyorsun bir kaç ay, bir de film yap bari.” dedi. Beni Memduh Ün’le tanıştırdı. Fatma Girik ve Tamer Yiğit ile Toprak Ana’da oynadım. Yeryüzünde Bir Melek’te Tarık Akan ve Hülya Koçyiğit ile birlikteydim. Sonra Battalgazi’nin Oğlu’nda Bizans Prensesiydim, yine Cüneyt Arkın’la Deli Yusuf’ta oynadım yine zengin babanın kızıydım.
Yabancı sinemada en sevdiğiniz film hangisidir?
“Amadeus”… Mozart’ın hayatı 15 defa izlemişimdir. 1985’de en iyi film Oscarı’nı aldı. Tarkan’a sordum o da 6 defa izlemiş. Görmeyenler görsün mutlaka. Herkesin seyretmesi gereken bir film.
En son okuduğunuz kitap?
Sultan II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun yazdığı Babam Sultan Abdülhamid’i okudum. Romanda çok okurum mesela Ayşe Kulin, Nermin Bezmen, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Atilla İlhan okumaktan çok zevk alırım. Aslında biyografi ve otobiyografi çok severim. Gerçek hayat var orada insanlardan bir şeyler öğreniyorsunuz.
Yurt dışında en sevdiğiniz şehir?
Venedik, masal şehir.
Türkiye’de en sevdiğiniz şehir?
Mersin’i çok seviyorum. Düz ve geniş bir sahil. Palmiyeler, parklar… Bir Kaliforniya sahili gibi. Ve Kapadokya’ya aşığım oraya büyülendim. Ve üçüncü olarak Mardin var herkesin gidip görmesi gereken bir yer bence.
”Herkes elini vicdanına koymalı. İnsanlar tahrik edilmemeli”.
Gündemden bir soruyla devam etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere terör olayları maalesef son günlerde artış göstermeye başladı? Siz neler düşünüyorsunuz, bir sanatçı olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Ben anlam veremiyorum kesinlikle, çok üzülüyorum. İnsanlar birbirlerini ne diye öldürür. İnsanlar tahrik edilmemeli. Ellerini vicdanına koymalı herkes. Savaşa, din ayrımcılığına, ırk ayrımcılığına karşıyım. Amerika’ya gittiğimde Vietnam savaşı vardı. O da korkunç bir savaştı. İnsan denen yaratık aslında ne kadar vahşi olabiliyor.
Bu güzel evde sıradan bir gününüz nasıl geçiyor?
Çok şeker kedilerim var sabah kalktığımda onlarla ilgileniyorum. Arkadaşlarımla sık sık görüşüyorum. Veee Göktürk’ü çok seviyorum.
Neden Göktürk?
Göktürk çok farklı bir dünya gibi, bana sükûnet veriyor. Çok huzur veren bir yer. Benim için yeşil alanlarıyla cennet gibi bir yer. Eskiden Beverly Hills’i çok arardım. Çok yıllarım geçti orada. Ama Kemer Country’i keşfettikten sonra Amerika’yı hiç aramaz oldum.
Göktürk’te sokak hayvanları için yapılan uygulamaları biliyorsunuzdur. Hoşunuza gidiyor mu?
Biliyorum evet. Ne güzel mama bankası var her yerde. Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydın’a teşekkür ediyorum buradan. Bir de Hasdal’da Geçici Hayvan Bakım Evi var. Çok güzel pırıl pırıl bir yer. Kedilerime çok iyi baktılar. 8 tane hekim var. Böyle devam eder inşallah.
Peki, bir bale ve sinema sanatçısı olmasaydınız, ne olmak isterdiniz?
Aa yazar olmak isterdim. Bende o çok sevdiğim yazarlar gibi olmayı isterdim. Yazarlara çok hayranım. Ayrı bir yetenek, çok zor bir şey. Atilla İlhan mesela bütün kitaplarını okuduğum hatta tekrar tekrar kitaplarını okuduğum bir insan. Çok merak etmiştim, tanıştım kendisiyle. Çok çok dolu, derya bir insandı. Şiirleri de ayrıdır. Ama ben Mehmet Akif Ersoy şiirlerini çok seviyorum şiirlerinden ezberlediğim, çok okuduğum bir şairimizdir.
”NE MUTLU GÖKTÜRK’TE YAŞAYANA”
Göktürk’te severek gittiğiniz mekanlar nerelerdir?
SushiCo ve Dardenia’yı çok beğeniyorum. Ama evde zaman geçirmeyi daha çok seviyorum. Eve misafir gelsin bende misafirliğe eve gideyim zaten ne yiyebiliriz bir ana yemek bir salata yeterli. İsraf yapmaya gerek yok. Ve Göktürk’ü çok seviyorum, Göktürk’ten başka bir yerde yaşamayı düşünemiyorum bile. Ne mutlu Göktürk’te yaşayana.
Zerrin hanım evinizin kapılarını bizlere açtığınız için, güler yüzünüz, neşeniz ve keyifli sohbetiniz için tüm Country Life okurları adına size çok teşekkür ediyorum.
Ne demek bende çok mutlu oldum..
Yazdan kalma bir eylül akşamı bu güzel evde çekimimizi de bitirip yavaş yavaş evlerimize dönüyoruz.
Yüzümüzde birkaç saatlik sohbetimizden kalma tebessüm aklımızda ise bu Melek kadının sözleleri.
”Benim sırrım hayatı sevmek.”
Oynadığı ve en sevdiği dizi-film: Kara Melek
En sevdiği yerli oyuncular: Türkan Şoray, Kıvanç Tatlıtuğ.
En sevdiği yabancı film: Amadeus
En sevdiği yazar ve şairler: Ayşe Kulin, Nermin Bezmen, Orhan Pamuk, Atilla İlhan ve Mehmet Akif Ersoy.
Türkiye’de en sevdiği yerler: Mersin, Kapadokya, Mardin.
Yurtdışında en beğendiği şehir: Venedik.
Göktürk’te en sevdiği mekanlar: SushiCo, Dardenia.